Abuja Günlükleri




Geçen hafta  Anadolu Ajans Nijerya muhabiri Gökhan Bey Nijerya'nın en büyük şehirlerinden biri olan Kano'ya bir seyahat yapmıştı ve eyaletin Emir'ine dair yaptığı paylaşımda benim "Game of Thrones Afrika" yazımdan bahsetmişti. Sayesinde aylar sonra bende tekrardan yazımı okuma fırsatı buldum ve okurken ne yalan söyleyeyim "vay be bunu ben mi yazmışım"dedim😎🙈 Kulağa biraz ukalaca gelebilir ama bloga dair en sevdiğim yazı bu olsa gerek. İster istemez gelen sorulara meraklı bakışlara cevap olabilsin diye elimde olmadan yazılarımı oldukça kişiselleştirebiliyorum. Tabiki blog dediğin zaten bu amaca hizmet etmek için var; bende bunun farkındayım ama bu blogun ortaya çıkış sebebi Nijerya'yı, Nijerya kültürünü Türklere tanıtmak ve sevdirmek olduğunu düşününce hem bilgi veren hem de yüzde tebessüm oluşturan bu yazının gönlümün tahtına oturmasına şaşmamalı. Dört yıl önce nişanlıyken Abuja'ya ilk seyahatimizi planlarken Abuja diye Google amcaya arattığımda karşıma çıkan ilk görüntü ne yazıkki Boko Haram'ın bombalı saldırısı sonucu etrafa dağılan insan vücudu parçalarıydı.. Ne bir turistlik yer ne bir güzel manzara görememiştim. Türkçe yazılmış hiç bir materyal bulamamıştım. Ya cidden yürek yemiştim ya da aşkın o gözleri kör ettiği safhadaydım ki canlı bomba saldırısının fotoğraflarına rağmen Abuja'ya gelmiş, 10 gün kalmış, sonra her nasılsa ben burda yaşarım deyip gönlüm rahat bir şekilde Türkiye'ye dönmüştüm.. Tabi hayaller vs gerçekler olayını sık sık yaşadığım oldu, oluyor; ne umduk ne bulduk dedik bazen ama hayatımızın her evresi zaten böyle değil mi? Yolu Nijerya'ya ya da Batı Afrika ülkelerinden birine düşen, kara kara orda ne yapacağım diye düşünen arkadaşlara kılavuz olsun, gönlü Afrika'yla atan ama gelmesi kısmet olmayan arkadaşlara da az da olsa bir Afrika havası tattırsın diye yazıyorum bu blogu :)  Umuyorumki amacına ulaşıyordur. Eskisi kadar yazamadığımın farkındayım ama hayatımın en zor evresinde elimden geldiğince akıl ve ruh sağlığımı korumaya çalışarak hayatımın yeni evresine adapte olmaya çalışıyorum. Eminimki bu satırları okuyan kiminiz amma da abartıyor her gün kaç kişi anne oluyor, kaç kişi doğum yapıyor, bizde doğurduk ne var bu kadar zor olan diyebilir. Hak veriyorum kendilerine, kimimiz için anne olmak çok küçük yaşlardan beri hayalini kurduğumuz, olmazsa eksik hissedeceğimiz, kendimizi tamam hissedebilmemizin ön şartı, hayatımızın en temel gayelerinden biri olabilir. Fakat çoğu kadın içinde bunun tam tersi söz konusu olabilir.. Bebeklerle büyümemiş, evcilik oynamamış, oynadıysanız bile kendini anne olarak tanımlamak yerine çok farklı rollere bürünmüş olabiliriz. Çocukları sevmemize, dinimizde ve toplumumuzda annelik kavramının ne kadar kutsal ve değerli olduğunu bilmemize rağmen kendi hayatımıza entegre etmek istememiş olabiliriz ya da istesek bile bir türlü hayatımızda oturtabileceğimiz bir köşe bulamamış olabiliriz. Gece yastığa başımızı koyduğumuzda kendimi 10 yıl sonra nerde görüyorum klişesine cevap ararken bebeği ve kocayı 10 yıllık planlarımıza dahil etmemiş olabiliriz.. Sayabileceğim, anlatabileceğim o kadar çok senaryo varki bu konuya dair.. Tabiki Allah kimseye taşıyamayacağından fazla yük asla vermez. İnsanın sağlıklı bir çocuğunun olması/olabilmesi paha biçilemez bir duygu
 ancak bazılarımız için hayatına dahil olan bu küçük insana alışması, ona yetebildiğini hissedebilmesi biraz zaman alabiliyor. Aslında hayatımızın her evresinde bilinçli ya da bilinçsiz bir çok değişikliğe alışmamız, birbirinden farklı yeni sıfatlarla kendimizi tanımlamamız, yepyeni sorumluluklarla her geçen gün kendi kendimizi bir adım daha aşmamış gerekiyor. Kimimiz düşünmeden, iç güdüsel olarak ortama, koşullara, sorumluluklara hemen adapte olup hayatına musmutlu kaldığı yerden devam edebilirken kimimiz ciddi anlamda bocalayabiliyor. Misal bazı insanlar öğrenci olmaya alışamaz, kabullenemez, birinci sınıfın ilk dönemini annelerinin burnundan dökerler (ben her daim öğrenci olmaya meraklıydım, okulun ilk günü bile okula tek başıma gitmiştim😎), bazıları çalışma hayatından korktukları için yapabilecekleri halde alttan ders bırakırlar ( ben çok hevesliydim 4 yıllık okulu 3.5 yılda bitirmiştim), bazılarımızda anneliğe alışamazlar, bocalarla, ciddi ciddi bocalarlar, lohusa depresyonuyla hayatlatının yeni evresine merhaba derler.( maalesef buna verecek bir cevabım yok 🙈).. Velhasılıkelam bu koşuşturmacalı süreç sebebiyle çok sık yazamadığım doğrudur.
 Aslında istediğim kadar yazamamın en büyük sebebi eskisi kadar aktif bir şekilde gezip, materyal toplayamamam.Eskiden Abuja çok daha güvenli bir yerdi; dışarı çıkmak, fotoğraf çekmek, bilgi toplamak çok daha kolaydı. Geçen aylarda Nijeryalıların Güney Afrika'da yaşadıkları kötü olaylar yüzünden kendimi oldukça güvenli hissettiğim mahallemde sözlü tacize/ tehdite maruz kaldım. Malikle yürüyüşe çıkmıştık, arabayla onu gezdirirken bir kaç fotoğraf çekiyordum. Nedense gizli fotoğraf çekmeyi bir türlü kendime yakıştıramam bir evin önünden geçiyordum aslında ev değil bir valinin resmi konutuydu. Yakın zamanda binayı restore etmişlerdi. Nijerya'nın güneyinin kültürüne dair bronz kılıçlarla, heykellerle, figürlerle bahçeyi süslemişlerdi, çok estetik duruyordu açıkcası. Bende kapısında bekleyen polis/asker güvenlik görevlisinden heykelin fotoğrafını çekmek için izin istedim; aslında çok rahat sormadan çekebilirdim fotoğrafı ama dedim ya kendime yakıştıramıyorum diye. O zamanlarda 7-8 Nijeryalı Güney Afrika'da öldürülmüştü. Ama öldürenler Beyaz Güney Afrikalılar değil bildiğin yerlisi siyahi Güney Afrikalılardı. Adam birden bana bağırmaya başladı: "Bizim kardeşlerimizi katlediyorsunuz, provoke ediyorsunuz. Git burdan yoksa gelir seni tutuklarım!" Düşünün bebeğinizle baş başasınız , ülkede zaten adam kaçırma, öldürme yaygın, polisler bile fidye için ormana insan kaçırıp haftalarca saklayabiliyor ve elinde kalaşnikof olan asker/polis ne olduğu belirsiz insanlar sizi tehdit ediyorlar. Var gücümle bebek arabasını sürüp eve geri döndüm. Herhalde hayatımda en derin korkuyu yaşadığım an o andı. Bu yetmezmiş gibi birde aynı hafta bir gün içinde 6 kişiyi fidye için kaçırdılar. Kaçırma olayı her zaman yürüdüğüm marketin önünde bizzat benim mahallemde gerçekleşti ki Asokoro İstanbul'un Bebek'i Etiler'i statüsünde lüks, güvenli bir muhittir. Allaha şükür kadını 2 hafta sonra 15.000 dolar karşılığında serbest bıraktılar. Ama kim bilir nasıl bir travma yaşadı o iki hafta içinde... İşte bu olayları yaşayınca dışarıya olan hevesim, ilgim yerini korkuya bıraktı. Gerçi geçenlerde 3 hafta sonra ilk kez Malikle baş başa dışarı yürüyüşe çıktık ama yol boyunca Felak,Nas,Ayetel Kürsi okumayı ihmal etmedim.. Bir ara çooook uzun süre evde kalmanın verdiği bunalma hissiyle depresife bağlayıp evde terör estirip beni Türkiye'ye yolla moduna bağlamış olsamda durup sakinleşip düşününce "Her şerde bir hayır vardır" düsturu geldi aklıma.. 


Dışarı çıkamıyoruz diye  bahçeyede çıkmayacak değiliz ya :)
Evde bu kadar uzun vakit geçirirken, TV izlemeyip, eş dost akraba görmezken kendi içime döndüm. Sanırım ilk kez beni ne mutlu ediyor, neleri seviyorum, kitap okumak dışında evde yapabileceğim nasıl bir hobim olabilir dedim veee sabun yapmaya başladım :)
Nijerya'da aradığım nemlendiriciyi, yüz temizleyicisini bulmak neredeyse imkansız olunca cilt bakım ürünlerimi Türkiye'ye gittikçe Gratis'ten temin ediyordum. Ama artık bavul hakkımı bu ürünlerle harcamamaya ve yerel alternatiflere bakmaya karar vermiştim. Bu şekilde shea butter ve hindistan cevizi yağıyla tanışmış oldum. Ama ilk başlarda araştırmadan okumadan direk ne bulursam yüzüme sürdüğüm için her yerimde onlarca sivilce çıktı. Sonra bunun üzerine hamilelik ve emzirme sürecinde kafayı yiyen hormonlarda eklenince sevgili d'ayımın tabiriyle zımparalasam anca bir halta benzeyecek bir surat çıktı karşıma😔😪 Bu gidişata son vermek için tüm bakım ürünlerimi A'dan Z'ye kendim yapmaya karar verdim tabi bu konuda üniversitedeki oda arkadaşım şimdilerin sabun gurusu Dilber Hanım'ın çok faydası oldu.Sokağa çıkamazken, kitaplar üstüme üstüme gelirken zamanımı sabuna vakfetmeye karar verdim. Sabah akşam gece gündüz ciddi ciddi bu konuya dair makaleler okuyup, videolar izledim. Kimi zaman sabun denemelerim sukutu hayal ile sonuçlansada yılmadım istediğim sonucu elde edene kadar geceleri Malik uyudukça peş peşe sabunlar yaptım. Gündüzleri sabun yapmaktansa sabuna dair, doğal cilt bakımına dair okumayı tercih ettim/ ediyorum. Hem sabun yapımı kimyasal bir süreç Allah korusun Malik'in sağlığını etkilesin istemiyorum hem de sabun yapımı saatlerce süren dikkat gerektiren başladımı yarım bırakmaman gereken bir süreç  hal böyle olunca  sabun yapımı için  geceleri Malik Bey'in uyumasını gözler oldum. Kimi zaman bu gece yarısı biri kimi zaman sabah üçü buldu. Bir kaç sabun denemesi yapıp sabunlar kullanmaya hazır olunca ( yaptıktan 4-6 hafta sonra) bana sabunu deneyecek denekler lazımdı. Ben deniz Ezgi Deniz eli mahkum kullanmak zorundaydı bu ürünleri, sonuçta bir dünya para ve zaman harcamıştım. Sabun yapımı için 5-6 değişik yağ kullanıyordum tarifine göre ve bu yağlar oldukça pahalıydı  ha deyince temin edilemiyordu. Ee bir yandanda uykumdan zamanımdan feragat ediyordum sonuç tatmin edici olmalıydı. İkinci denek olarak görümcemi seçmiştim :))  Ergenliğin verdiği değişimle yüzü son zamanlarda mayın tarlasına ( bu da sevdiği d'ayımın tabiri) dönmüştü. İkimizde günde 2 sefer sabunu, toniği ve hazırladığım yağ serumlarını kullandık. 6 hafta sonra değişim görülmeye değerdi doğrusu    ( hiiiç sormayın o sivilceli before after fotoğraflarını paylaşamam 🙈)


İlk El Yapımı Sabunum

Sonuçlar bu kadar iyi olunca, bende sabun yaparken doğal cilt bakımına dair saatlerce sıkılmadan okurken kendimi kaybedince Arşimet'in "Evreka! Evreka!" diye bağırması gibi bende evde İkigaimi buldum buldum diye çığlık atmaya başladım :) İkigai de nedir acaba diyenler için özetinde özetini yapayım kendisi  kişinin yapmaktan keyif aldığı, yaparken para kazandığı, para kazanırken başka insanlara da fayda sağladığı hayatının tutkusunu buldurmayı amaçlayan Japon hayat felsefesi olarak tanımlanabilir. Kulağa her ne kadar çok ütopik gelsede bulunması çok zor gözüksede aslında her insanın ikigaisine ulaşması mümkün. Kimi zaman bunu bulmak kendinizle kısa bir sohbeti gerektirirken kimi zaman aylarca süren bir araştırma gerektirebilir.




Sabun Denemeleri Vol2




Yaptığım 2. Sabun: Zerdeçal&Turmeric


 Abuja'ya taşındığımdan beri hep bir arayış içindeydim. Hayatım boyunca hep bir şirkette, bir plazada, bir fabrikada çalışacağımı düşündüğüm için sayısal derslerimde çok iyi olduğu için çokta derin düşünmeden mühendisliği seçmiştim. Bölümü yazmadan önce bu beni mutlu edecek mi gerçekten anlamlı bir iş yapacak mıyım bu benim hayata dair tutkum mu diye bir an için bile düşünmedim. Buraya geleli alışılageldik iş bulma yöntemleri fayda etmeyince, endüstriyel anlamda yapabileceğim hiç bir iş olmayınca içimde yatan, kıyıda köşede gizli kalmış,  10 yaşında eski dergilerden kırpıp yaptığımız kolajlardan oluşan "el yapımı" dergimizi satmaya çalışırken ilk kez ortaya çıkan girişimci tarafımı derinlerden çekip çıkarmam gerekti. İlk zamanlar renklerine, desenlerine vurulduğum Afrika Atampa kumaşlarından yaptığım çantalarla atıldım girişimcilik serüvenine. Türkiye'de çeşitli fuarlara katıldım, iyi de satış yaptım doğrusu. Ama Nijerya'ya dönünce Türkiye'ye ürün yollamak beni çok zorladı. Ulaşım, vergi, arz-talep ilişkisini yönetmek oldukça zordu. Ayrıca ben Türkiye'ye gidince o fuar senin bu fuar benim gezip vaktimi iş bağlantılarına harcamak istemiyordum. Ailemle doyasıya vakit geçirmeye özlediğim insanları görmeye hasret kaldığım şehirleri ziyaret etmeye ihtiyacım vardı. Ayrıca benim beni Abuja'da meşgul tutacak bir işe ihtiyacım vardı. Abuja'da Atampa çanta çok tercih edilen bir şey değildi. Maalesef Nijeryalılar kendi ülkelerinde üretilen çantaları kullanmak yerine yurt dışından gelen fabrikasyon ürünleri kullanmayı daha klas buluyorlardı. Hem de eğer Atampa çanta istiyorlarsa bana ihtiyaçları yoktu envai çeşit kumaştan isteklerine göre terzilerine diktirebilirlerdi. Bu gerçekleri çanta işine başlarkende biliyordum aslında fakat yinede kendimi meşgul edecek bir uğraşa ihtiyacım vardı.. Gel gelelim sabun işine. Tabiki burda da doğal kozmetik ürünler üreten insanlar var, ama terziler kadar yaygın değiller :) Çanta işinde daha dışa bağımlıyken maalesef kendim dikemezken sabunda tamamen insanlardan bağımsızım. Üretimin her aşaması tamamen bana ait, kendi ihtiyacıma ve zevkime göre şekil verebiliyorum ürünlere. Her ne kadar Türkiye'de de satış yapmayı, bağlantılar kurmayı canı gönülden istiyor olsamda asıl marketim Nijerya, bu da tedarik zinciri açısından bana kolaylık sağlıyor :) Bakalım şu an yolun çok başındayım ama bu bile beni mutlu etmeye, kendimi üretken hissetmeme yetiyor. Geçen haftalarımı paket, etiket, sosyal medya gönderisi tasarlayarak geçirdim tabi birbirinden yeni 3 sabun tarifi de denedim. Bu hafta umuyorumki etiketlerim matbaadan gelecek ve bende ürün fotoğrafları çekip chubado.shop hesabından paylaşmaya başlayacağım. Sizden ricam hesabımı duyurmanız ve boool boool beğenip yorum yapmanız :)
Belki şu an Türkiye'ye yollayamıyor olabilirim ama burdan Dünyadaki her ülkeye ürün yollayan ETSY üzerinden satış yapan bir düzine Nijeryalı sabuncu var belki yakında bende onların kervanına katılırım kim bilir  :)
Şimdilik kalın sağlıcakla!

Yorumlar

Popüler Yayınlar