Cunda'ya Seyahat
Allahtan içememişim çünkü o zaman sıtma değil gıda zehirlenmesi olmuşum. Bir kaç günde o yüzden hastanede yattık iyi mi😆Türkiye'de hiç yatmadığım kadar hastanede yattım burada. Allah beterinden korusun.
![]() |
Alp💓 |
Çanakkale'de okuyan kardeşimi görmek azda olsa birlikte vakit geçirmek için 5 günlüğüne yanına gitmiştik. Aldığım eğitimde devam zorunluluğu olduğu için hafta sonu tekrar İstanbul'da olmam gerekiyordu. Allah'tan 1 Mayıs resmi tatildi, o gün gönlümüzce gezecektik. Sabah planladığımız kadar erken yola çıkamasakta "yarasa kardeşim" için oldukça erken sayılabilecek bir saatte yola çıkmıştık. Havada mayıs ayının emaresi okunmuyordu. Hala Çanakkale'nin rüzgarı ve ayazı güçlü bir şekilde hissediliyordu. Bir umut Ayvalık tarafı daha sıcak olsun diye dua edip çıktık yola. Evden çımadan önce Leblebi ve Rıfkı'yı mama yağmuruna tuttuk. Biz gelene kadar aç kalmasınlar diye ekstradan mamalar bıraktık yanlarına. Çanakkale'den çıkmadan önce yol üzerinde "Karanlık İskele"ye uğradık. Aslında burası bir sitenin plajı gibi bir şeydi. Site sakiniymiş gibi yapıp usulca siteye sokulduk. Evler iki katlı, bahçeli, barbekülü villalardan oluşuyordu. İnsanı kendine hayran bırakan değişik bir havası vardı. Evler denize o kadar yakındıki geceleri dalgaların sesiyle uykuya dalıp sabahları dalgaların bahçe duvarına haşince vurşlarıyla uyanmak mümkündü. Sabahın erken saatleri olduğu için hava epey soğuktu ve bizim daha uğrayacak çok durağımız vardı. Zaman kaybetmeden tekrar yola koyulup Çanakkale'deki son durağımız olan 18 Mart Üniversitesi Dardenos Yerleşkesine gittik. Şehir merkezinden uzakta, ormanın içinde, denize sıfır harika bir yerdi. Üniversitenin uygulama oteli, plajı, havuzu ve piknik alanı burada bulunuyordu. Eğer bu kampüse hergün gelme imkanım olsaydı üniversiteyi bitiremezdim sanırım. Tüm günümü miskin miskin oturup denizi izleyerek ya da sahilde dalga sesleri eşliğinde kitap okuyarak geçirebilirdim. Alperen uyarmasa tümg ünü orda geçirmeye niyetliydim. Yola çıkmadan önce hem arabanın deposunu hem kardeşimin deposunu doldurmak(kahve/Redbull) için benzin istasyonuna uğradık. Çanakkale'de Ayvalık'a epey mesafe varmış. Deniz ve yeşilliğin büyüsü içinde uzunca bir süre yol aldık. Altınoluk'tan geçerken çoook eskilerde orda yaptığımız tatil gözümün önüne geldi. İnsan beyni süprizlere gebe. Aklında yer etmediğini sandığın, unuttuğunu düşündüğün, gerekli gereksiz tüm anılar ufacık bir çağrışımla gözlerinin önüne gelebiliyor. Altınoluk'tan geçerken tam olarak bu oldu. O yıl Uludağ Limonata piyasaya sürülmüştü. Cam şişelerde 1.25 YTL'ye satılıyordu. (Asla fiyatları unutmam, huyum kurusun :) ) Bizde her akşam bisiklet sürerken kiraladığımız evin karşısındaki bakkaldan limonata alıp içiyorduk hey gidi günler hey :)
Cunda Sokakları |
Eskiden planlama yapmayı çok severdim. Her daim yapılacaklar listem olurdu. Günü gününe saati saatine herşeyi planlardım. Sanırım Nijerya'da yaşamak bu özelliğimi köreltti. Önceleri seyahat etmeden önce en ince ayrıntısına kadar planlar, müzeleri, ören yerlerini, yerel tatları araştırır öyle yola çıkardım. Şimdilerde ise yola çıkınca Google 'dan ya da Tripadvisor'dan kısa bir araştırma yapıp çabucak ne yapacağımıza karar verir oldum. Yoldayken araştırdığımız çoğu restoran balık, meze ve zeytinyağlı ağırlıklıydı. Pek bize hitap etmeyen lezzetler. O kadar yol gelip Ayvalık tostu yemeden olmaz deyip Ayvalık merkezde bir tostçuya girdik. Mekanın adını şu an hatırlayamıyorum ama polis karakoluna çok yakındı, park sorunu vardı. Dörtlüleri yakıp Alp'i tostçuya yollayıp biz arabada beklemiştik. Hayatımda yediğim en lezzetli tosttu.
Malik Bey bütün gezi boyunca uyumayı/uyuklamayı başarmıştı. Allahtan kanguruyu yanımıza almıştıkta Ayvalıkta gezerken büyük kolaylık olmuştu. Ayvalık çok güzeldi. Ege'nin kendine has mimarisi, eski taş evleri şehrin tüm sokaklarını süslüyordu. Eski taş evler aslında uygun restore edilip otel, kafe, restoran haline getirilmişlerdi. Taş evlerin hizmet sektörüne feda edilmesine alışmıştım ama LC Waikiki ve Madam Coco mağazasına dönüştürülmeleri ilginç gelmişti. Ayvalık'ta gezdikten sonra asıl hedefimiz Cunda Adası'na doğru yola koyulduk. Tostlar çok lezzetli olsada bizi kesmemişti, hala aç hissediyorduk. Ayvalık'tan Cunda'ya geçerken yol kenarında tırdan çevrilme bir dürümcü gördük "Meşhur Dürümcü Serko". Hemen Google'dan yorumlara bakıp yemek yemeye karar verdik. Dürümün kokusu bile o kadar lezzetliydiki yol boyunca uyuyan Malik'i uyandırmayı başarmıştı. O sıralar 5 aylık olan Malik bebe tüm gücüyle dürümü elimizden almaya çalışmış ama başarılı olamamıştı.
Malik Bey Kent Kitaplığı'nda |
Kent Kitaplığı |
Ayvalık'tan Cunda Adası'na geçince kendimi o meşhur Yunan Adaları'ndan birinde gibi hissettim. Hala yeşilin ve doğanın korunduğu, geleneksel taş evlerinin aslına uygun yenilenip günümüzün hayat tarzıyla kaynaştırıldığı cıvıl cıvıl bir yerdi. Adada ilk durağımız adanın simgelerinden biri olan yel değirmenlerinden birini de bünyesinde bulunduran eskilerde kilise olarak kullanılan şimdilerdeyse Sevim ve Nejdet Kent Kitaplığı olarak hizmet veren Agios Yannis Kilisesi'ydi. Koç ailesi tarafından restore edilip kent kitaplığına çevrilen binanın orjinaline saygı duyulmuş, freskolarına ve eski ahşap eserlerine sahip çıkılmıştı. İçeri adım atar atmaz kendinizi bambaşka bir diyara ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Oldum olası eski kiliseleri sevmişimdir. İlkokuldayken ilk kez Sultan Ahmet tarafına gezi yaptığımızda beni en çok büyüleyen yapı Ayasofya Müzesi olmuştu. Bu küçük kent kitaplığıda bana Ayasofya'yı hatırlatmıştı. Bahçesinde ya da daha doğru ifade edersek terasında oturup Cunda Adası'nı izlemek ayrı bir keyifliydi. Fakat rüzgar çok kuvvetli olduğu için bu seyri kısa kesmek zorunda kaldık. Sahile doğru inip çevredeki dükkanları gezdik. Mekanlar daha çok meyhane ya da içkili restoranlardan oluştuğu için bana pek hitap etmemişti her ne kadar mimarilerine vurulsamda. Hediyelik eşya satan dükkanları gezip Ibrahim için bolca fotoğraf çektim. Onunda bizimle olmasını o kadar çok istemiştim ki.. İnşallah bir dahaki sefere. Hediyelikçiler her yerde neredeyse birbirinin aynısı olduğu için bana pek cazip gelmemişlerdi. Ortaköy'de bulabileceğiniz takıların aynılarını satıyorlardı mesela. Yöreye dair tatlardan ya da sabunlardan almıyorsanız Cunda'ya dair birşey aldığınızı söyleyemezsiniz. Hava kararana kadar Cunda'da kaldık. Akşama doğru Ayvalık'a geçip o lezzetli dürümlerden yeyip Çanakkale yoluna revan olduk. Şimdi düşününce o dürümler burnumda tütüyor.. Tabi birde gece seyahat edebilme özgürlüğü.. İnanın benzinlikleri bile özledim. Buradakilerde tuvalet, kafeterya, restoran, hediyelikçi yok sadece benzin var. Şanslıysanız belki bir kaç çeşit içeceğe de denk gelebilirsiniz. Şehirler arası seyahat etmenin tehlikeli olmadı zamanlarda gözlerim hep Opet'i arardı Nijerya'da :)) Şimdilik kalın sağlıcakla🙋
Susamıyordu😂 |
Yorumlar
Yorum Gönder