Ben Deniz'e Dair
Yine spora gitmemiz gerekirken sporu ektiğimiz akşamların birindeyiz. Hamilelik döneminde 15 kilo almıştım ve doğumdan sonra hiç birşey yapmadan 8 kilosunu rahatlıkla vermiştim. Geriye kalan kilolar ise beni ve bedenimi çok sevmiş olacaklarki 3 aydır bir dirhem azalmadılar. Göbeğim hala minimum 4 aylık hamileymişim gibi duruyor ve canımı sıkıp hareket yeteneğimi kısıtlayan korse hiçbir işe yaramıyor sanki. Hamile kalmadan önce her sabah gün doğduktan sonra 1-1.5 saat mahallede sabah yürüyüşü yapardım. Eğer sokaklar boşsa kendimi zorlar, sınırlarımı keşfetmek için var gücümle koşar soluksuz kalırdım. Oldum olası sevmemiştim yürüyüş bantlarını, spor salonlarını. Ne zaman yürüyüş bandına çıksam kendimi tekerleğin içinde amaçsızca koşan hamster gibi hissederim. Ne yazıkki Nijerya'da mevsimler pek dışarda spor yapmaya el verişli değil. Türkiye'dekinin aksine sadece 2 mevsim var; biri kurak mevsim olarak bilinen harmatan diğeri ise yağmur mevsimi. Harmatanda hava o kadar kurak ve kavurucu olurki cildinizi çatlaklardan korumak için düzenli olarak bebe yağı ya da vazelin kullanmanız gerekir. Sabah güneşin doğduğu saatlerdeki sıcaklıkla öğleden sonraki sıcaklık arasında kimi zaman 20 dereceden fazla sıcaklık farklı olur. Sabahları çok soğuk olduğu için insanın yürüyüş yapası gelmez, öğleden sonraları ise aşırı sıcaktan ötürü yürüyecek dermanı bulamazsınız kendinizde. Yağmur zamanları hava aşırı tatlı olur aslında. Hoş bir serinlik olur, yürürken yüzünüze hafifçe dokunur rüzgar; size çiçek kokularını, toprak kokusunu getirir. Kendinizi gevşemiş, rahatlamış, huzuru bulmuş hissedersiniz. İçinize çektiğiniz her bir nefeste Allah'a şükredersiniz. Böyle temiz bir havası olan bir ülkede yaşadığınız için, gözünüz yeşilin her tonuna doyduğu için, genzinize taze çicek kokuları dolduğu için...
Tam güne muhteşem bir şekilde başladığınızı düşünürken aniden bastıran sağanak yağmurla sokağa çıktığınıza çıkacağınıza pişman olursunuz. Muson yağmurlarını aratmayan sağanaktan kaçabilmek için kendinizi bulduğunuz ilk Keke'ye atarsınız. İstanbul'da nasıl yağmur yağarken taksi bulmak zorsa burda da keke bulmak o derece zor yağmurlu havada. Yağmurun yağma ihtimaline rağmen yağmur mevsiminde sabahları sık sık yürüyüşe çıkardım önceleri. Hamilelik döneminde dikkatli olmak adına sabah sporunu bıraktım. İlk üç ayı atlattıktan sonra eve aldığımız yürüyüş bandıyla günlük yürüyüşlerimi tamamlamaya çalıştım ama aynı tadı vermedi, bir süre sonra bıraktım.. Aslında bu haftaki yazımda Nijerya yerel kıyafetlerinden, şapkalardan, kaftanlardan, gelelerden, birbirinden renkli çeşit çeşit kumaşlardan bahsedecektim. Ama hiç beklemediğim bazı gelişmeler oldu hayatımda. İçim içime sığmıyordu, bu hafta bu konuya değinmezsem yazacağım yazıdan kimseye bir hayır gelmeyecekti. Geçenlerde Yankari gezisinde tanıştığım bir arkadaşımla buluşmak için sözleşmiştik. İstanbul'da Heybeliada vazgeçilmez mekanımken burda da Millenium Park vazgeçilmez mekanım olup çıkmıştı. Bende her zamanki gibi parkta buluşmaya karar verdim; son anda arkadaşım arayıp "Kore Kültür Merkezi'nde Kore Yeni Yıl kutlamaları var, istersen oraya gidelim ya da buluşmamızı erteleyelim" dedi. Abuja'da Kore Kültür Merkezi olduğunu bilmiyordum. Dünya genelinde hastalık gibi yayılan Kore sevgisi furyasına dahil olmayan nadir insanlardandım ama yeni bir kültüre dokunmakta çok çekici gelmişti. Öğleden sonra 4'te başlayacak programda buluşmak için sözleştik. Tabiki Afrikalı bir aile olarak African Timing yapıp geç kalmazsak olmazdı. Kültür Merkezi'ne gittiğimizde saat 5'e geliyordu ve ben geç kaldık diye çok mahçuptum meğerse arkadaşım daha gelmemişti bile.. ![]() |
Nijeryalı Kültür Merkezi Çalışanları |
![]() |
Korece Öğrenen Nijeryalılar |
![]() |
Geleneksel Kıyafetlerin, Oyuncakların, Maskelerin Sergilendiği Salon |
Etkinlikten sonra etrafı incelerken yanımıza Nijeryalı kızlar geldi. Türk olup olmadığımızı sordular. Türkiye'de üniversite okumuşlar. Az buçuk Türkçe konuşabiliyorlardı. Türkiye'ye dair sevdikleri şeylerden, özledikleri şehirlerden bahsettiler. Korece öğreniyorlarmış ve konuşmaya konuşma Türkçe'yi unutmaya başlamışlar. Kızlarla yaptığımız konuşmadan mıdır yoksa mekanın büyüsünden midir bilmem, etkinlikten ayrılır ayrılmaz bende böyle bir kültür merkezi açmak istiyorum dedim. Birden bire ortaya çıkmıştı bu fikir ama aklım yüzlerce fikir üretmişti bile! Nijerya'ya taşındığımdan beri Türkiye'yle ilgili bir çok yanlış bilgiyle, ön yargıyla karşılaşmıştım. Öncelikle benimle tanışan çoğu kişi bizim bir dilimiz olduğunu bilmiyordu. Arapların soyundan geldiğimizi, Araplar gibi yaşadığımızı ve Arapça konuştuğumuzu sanıyorlardı. Arapça dilini çok romantik bulmama ve gerçekten öğrenmek istememe rağmen kendi ana dilimin yok sayılması, bilinmemesi beni oldukça üzmüştü. Türkiye'ye daha önce seyahat eden insanların ülkemizi sadece mobilyalarıyla ve alışveriş merkezleriyle tanıması da koskoca tarihimize yapılan büyük bir ayıptı. Kendimize ait mimarimizden, büyük saraylarımızdan, gösterişli camilerimizden, birbirinden ünlü nadide el sanatlarımızdan bir haberlerdi. İstanbul denilince çoğunun aklına Modoko ya da İştoç geliyordu. Tarihiyle ve kültürüyle onur duyan bir Türk kadını olarak bu gidişata dur demeye karar vermiştim. Sevgili Koreli arkadaşlarımızı örnek alıp "Turkish Cultural Center" açmaya niyetlenmiştim. Ama böyle bir proje iyi bir sermayenin yanında derin bir bilgi birikimi gerektirirdi. Eğer kültürümüzü tanıtacaksam bu konuda uzmanlaşmalı, profesyonel bir yaklaşımla bu konuyu ele almalıydım. Aldığım eğitimin bu konuyla uzaktan yakından alakası yoktu fakat bu benim motivasyonumu kırmıyor aksine beni kamçılıyordu. Demekki öğrenilecek çok şey vardı; bol bol okuyacak ve araştıracaktım. Instagram'da takip ettiğim Sevde abla bu tür projelerle Yunus Emre Enstitüsü'nün ilgilenebileceğini söyledi. Websitelerinden yetkili birisine ulaşmaya çalışırken "Kültürel Diplomasi Eğitim Programı" başvuru sayfasını gördüm. Detayları inceledikçe yapmak istediğim proje için bana yol gösterici, ufuk açıcı bir eğitim programı olduğunu fark ettim. Başvuruların kapanmasına 3 gün vardı. Başvurmak için adli sicil kaydı, niyet mektubu, CV, son mezun olduğunuz okulun diploması ve referans mektubu gerekiyordu. Adli sicil kayıt örneği için Elçiliğe gitmem gerekti çünkü e-devlet şifremi bir türlü hatırlayamıyordum. Allaha şükür 3 gün içinde benden istedikleri tüm evrakları toparladım. Kendimden oldukça emin bir şekilde programa başvurdum. Bir yanım programa kabul almak istiyordu bir yanımsa 3 ay nasıl eşimden ayrı kalırım diye evham yapıyordu. Hislerim beni yanıltmamıştı ve ilk elemeyi geçmiştim. Sağ olsunlar yurt dışında olduğum için Skype üzerinden mülakat yapmayı teklif ettiler. Kendi alanıma dair onlarca mülakata girmiştim, neler sorulabileceğine dair bir fikrim vardı. Ama kültürel diplomasi alanında neredeyse hiç bir bilgim yoktu, mülakata dair en ufak bir fikir bile yürütemiyordum. Eskiden sordukları soruları bulma umuduyla yaptığım Google araştırmalarıda yardımcı olmaktan ziyade beni daha çok germişti. Sonuda beklenen gün geldi çattı. Önümde bilgisayar, mülakata dakikalar kala nefes teknikleriyle rahatlamaya çalışıyordum. Mülakat ekibi üç kişiden oluşuyordu.Kendilerinden oldukça emin, yaptıkları işe hakim, oldukça profesyonel gözüken benden yaşça büyük bir ekip ve bir kamera.(Mülakatı kaydedip sonrasında istişare yapma için olsa gerek.) Her mülakatta olduğu gibi bize kendinizi anlatır mısınızla başladık. CV'im üzerinden geçtik. Sonra sıra sorulara geldi. Endüstri Mühendisliği okumuş diplomasiye uzak biri olarak neden bu konuda eğitim almak istiyorsunuzla başladık... Sonrasında aklıma kırk yıl düşünsem gelmeyecek sorularla devam ettik. Aklımda kalan bazılarını buraya yazayım ki belki ilerde bu tarz bir mülakata girecek olursanız size yol gösterir;
* Kültürel etkileşimle kültür aktarımı arasındaki fark nedir?
* Neden bu programa katılmak istiyorsunuz? Size ne katacağını düşünüyorsunuz?
* Türk Kültürü'nü anlatacak olsaydınız ilk ne ile başlardınız?
* Diyelim ki Türk sanatçılar, düşünürler, bilim adamları hakkında Nijerya'da panel vermeniz gerekiyor. Tanıtacağınız 5 Türk kim olurdu ve neden?
* Geleneksel Türk Sanatları'ndan bazı örnekleri Nijerya'da tanıtacak olsaydınız bunlar neler olurdu?
* Kültürel diplomasi denilince aklınıza ne geliyor? Bu alanda son okudunuz haber/makale nedir?
* Yaşayan bir Türk büyüğünü(sanatçı, eğitimci, yazar vs) davet etmeniz gerekseydi kimi davet ederdiniz?
Şu an için hatırlayabildiğim sorular bunlar ve inanın cevaplaması anlatmaktan çok daha zor.
Mülakat yaklaşık 40 dakika sürdü ve bittiğinde o kadar çok ateşim çıkmıştı ki yüzümün pancar gibi kızardığına emindim. Mülakatı anlattığım bir arkadaşım kendine 10 üzerinden kaç verirsin demişti, 7 dedim 7 veriririm. O zaman yakında İstanbul'da görüşüyoruz dedik :) Veee 2 gün sonra mülakat sonuçları açıklandı. Eğitime kabul edildim. Eğitim 2 Martta başlayıp 3 ay boyunca haftasonları Fatih'te gerçekleşecek. Mülakatta da öncesinde de mail ile Malik'in pasaportunun olmadığından ve pasaport yüzünden derslere geç katılabileceğimden bahsetmiştim. Yüzde 30 devamsızlık sınırını geçmediğim sürece sorun olmayacağını söylediler. Derslere bugün başlıyorlar ve biz hala Malik'in pasaportunu çıkaramadık. Yetkili kişinin söylediğine göre bu salı hazır olacakmış pasaport. Türkiye pasaportumuz olmadığı için bir de vize başvurusu yapmamız gerekiyor.. TC Kimlik No'su çıktı ama ne kimlik ne de pasaport hala elimize ulaşmadı. Türk vatandaşı olan oğluma vize almak o kadar üzüyorki beni.. İnşallah bu hafta içinde Ankara'dan kimliği gelir. allah nasip ederse bir kaç hafta içinde İstanbul'da olacağız.
Gelirken buralardan getirmemi istediğiniz birşey varsa seve seve getiririm. Sonuçta Nijerya'dan Türkiye'ye bavul boş gidiyor, geri dönerken aldıklarımı sığdırmak için ecel terleri döküyorum :) Geçen haftaki yazımdan ötürü Tommee Tippee ürünlerinden isteyenler oldu ve tabiki olmazsa olmazımız Hindistan Cevizi Yağı ve Shea Butter'dan. Bu arada normalde doğmamış çocuğa don biçmeyi sevmem, herşey kesinleşmeden bu tarz şeylerden bahsetmek istemem ama gün gelirde Türk Kültür Merkezi fikrinden uzaklaşacak, vazgeçecek olursam bu yazıyı okuyup kendime çeki düzen vermek, kendimi tekrar motive etmek istiyorum. Tabiki sizlerden de yorumlarınızla bana destek olmanızı bekliyorum. Şimdilik kalın sağlıcakla belki Türkiye'ye gelince tanışırız, kahve içeriz.
Ne demişler bir kahvenin kırk yıllık hatırı olurmuş :)
Yorumlar
Yorum Gönder