Ana Vatana Seyahat





Seyahatten Önce Evde Son Saatler

Türkiye’ye her gelip gitmende Malik huy değiştirecek, işin iş demişti annem Nijerya’dayken. Ama bu durumun bu kadar çabuk ortaya çıkacağını düşünmemiştim. Geleli nerdeyse 1 hafta oldu ve ben 4 aydır Malik’e görmediğim rahatsız edici tüm davranışları bu kısacık zaman diliminde deneyimleme fırsatına sahip oldum. Hava değişimi muhakkak etkileyecekti ikimizi de ama benim beklediğim nezle, grip, soğuk algınlığı gibi bir geri dönüştü; sürekli ağlayan vızıldayan bir Malik değil. İstanbul'a gelince Malik’i anneanneme, yengemlere ve aklıma gelebilecek bilimum kişilere emanet eder ben de İstanbul’un tadını çıkarırım diyordum. İstanbul’dan ilk kez bu kadar uzak kalmıştım, gidilecek yerler, yenilecek yemekler, buluşulacak arkadaşlar birikmişti. Hafta sonları zaten İstanbul’un kalbinde Eminönü’nde olacaktım, resmen kör istemişti bir göz Allah vermişti iki göz. Ders çıkışları hasret kaldığım o canım İstanbul’un eski, dar, sürprizlerle dolu sokaklarına kendimi atar aylak aylak gezerken şehrin tadını çıkarırım diye büyük bir beklentiye girmiştim. Ne kadar da Poliyana’ymışım, naifliğime gülüyorum şu an. İnsanın hayatında her daim mihenk taşları, milatlar olmuştur ve anne olmakta da o milatların en büyüğünü oluşturuyormuş ben bunu hep göz ardı etmiştim. Ne var canım sevgili Nil Ablamızın da dediği gibi “çocukta yaparım, kariyerde” bakış açısına hep canı gönülden bağlanmıştım. Çocuk dediğin evin neşe kaynağıydı, sevgi pıtırcığıydı. Annesine ne gibi bir zorluğu olabilirdi ki? Teori ve pratiğin çoğu zaman kesişmediği günlük hayatımızda anneliğe dair beklentilerim de gerçeklikle kesişememişti. Daha 4 aylık olan bir bebeği zorunlu durumlar olmadıkça bırakıp hiçbir yere gidemiyormuş insan. Eminönü’nde ders biter bitmez koştur koştur kendimi Sirkeci Gar’ına atıp Halkalı- Gebze banliyösüyle evin yolunu tutuyordum artık. Ne tarihi yarımada ne de İstanbul’a duyduğum özlem sorumluluklarımı geri plana itmeme izin vermiyordu. Abuja’dayken her daim kendimi Malik’in kız kardeşi gibi hissetsem de buraya geleli annemin işleri yoğunlaştığı için tüm sorumluluk bana kalmıştı. Malik’le aramdaki iletişim annemle onun arasındakinin oldukça gerisinde kalıyormuş ne yazık ki. Annem şehir dışına çıktı, Malik’in huysuzluklarını, ağlamalarını yatıştıramayınca anneme telefondan bağlanıp neyi var bu çocuğun diye sormadan edemiyorum. Annemle Malik arasında nasıl bir ilişki varsa hostesler bile annemi onun annesi sandılar. Havalimanında uçağa binerken hep benim kucağımda olmasına rağmen “bebeğinize bebek yatağını ne zaman getirelim, bebek maması alır mısınız, meyveli mi sebzeli mi mama tercih edersiziniz” sorularının muhatabı hep annemdi uçakta. Bebekle seyahat etmek de biraz meşakkatliymiş hele bu seyahat kıtalar arasıysa. Türkiye’ye seyahat edebilmemiz için Malik Bey’e TC kimliği ve pasaportu çıkarmamız gerekiyordu, Nijerya’ya vizesiz, sorunsuz geri dönebilmemiz için de Nijerya pasaportu.. TC pasaportu için gereken belgeyi almam bir aydan fazla sürdü çünkü Nijerya’da çoğu hastane doğum belgesi vermiyordu. Sonunda A4 kağıda doktorun teki bir şeyler karaladı, sağ olsun ne imza attı ne de kaşe bastı. Elçiliğe giderken oldukça gergindim. Nijerya nüfusundan aldığımız belge tastamamdı ama hastanenin belgesi pek bir uyduruk gelmişti bana. Malik kucağımda 2 saate yakın elçilikte zaman geçirdik. En son bebekli halime acıyıp nüfustan aldığım belgeyi referans alarak işlem yaptılar. Bununla hemencecik kimlik çıkacak sanmıştım meğerse bu çok uzun sürecek bir sürecin daha başlangıcıymış. Bu başvuruyla sadece bebeğin doğumunu tescil ediyormuşum, sonra Ankara’dan onay gelince tekrar gelip dilekçe yazıp kimliğe başvuracakmışım, Ankara’dan kargoyla kimlik geldikten sonra ancak pasaporta başvurabilirmişim…  Yunus Emre Enstitüsü’nde (YEE) derslerin başlayacağı hafta daha Malik’in NG pasaportu bile yoktu. Nijerya’nın gözünü seveyim, her süreci aşırı hızlandırmak mümkün eğer doğru kişileri tanıyorsanız. Pasaport belgelerini Perşembe teslim ettik, Pazartesi pasaport hazırdı. Türkiye’dekinin aksine Nijerya’da bebeklerin bile pasaportlarına fotoğraf koyuyorlar. Bizimki işlemler yapılırken sürekli uyuyordu, zorla uyandırdık bu seferde elini ağzından çektiremedik. En sonunda yüzü yana dönük, saçlar karman çorman bir fotoğraf çekmeyi başardık. ( Saçlarından ötürü Malik Efendi’ye sık sık Albert Einstein diyorum 😄 ) Pasaport hazırdı hazır olmasına ama bu seferde sıra vizeye gelmişti. TC vatandaşı olmasına rağmen elimize ulaşmış resmi bir evrak olmadığı için vize almamız gerekiyordu, bu da benim en azından bir hafta ders kaybım demekti. Vize işleriyle uğraşma süreci beni çok germişken birden elçilikten gelen telefonla biraz rahatladım. Geçici kimlik belgesi vereceklermiş ama bu belgede baştan aşağı Türkçeydi. Pasaport kontroldeki anlayışsız memurlarıyla meşhur olan Abuja için bu ciddi bir problem olabilirdi. Allahtan uçağa iki gün kala kimliğin kendisi geldi de sorun yaşamadan Malik’i ülkeden çıkarabildik. Keşke Malik’in annesi kendi evrak işlerinde de bu kadar titiz olabilseydi. Türkiye’de yaşarken havaalanına erken gitmeyi alışkanlık haline getirmiştim eğer yurtdışına çıkıyorsam. Yurtiçi seferlerinde ise Pegasus’tan aldığım indirimli biletleri son dakikada kaçırıp havaalanından tekrar normal tarifeli bilet alarak seyahate çıkmamla meşhurumdur. Mevzu bahis THY’nin 1.500 dolarlık biletleri olunca aynı riskli alamıyor tabii insan. Evden gayet erken çıkmayı başardık bu sefer ama Mama’yı kendi evinde bulamayınca vedalaşmak için onu arayıp bulmamız biraz zaman aldı. Vedalaşma, sarılıp, öpüşme derken zaman daha da azaldı. Ben artık renkten renge girip gerginliğimi iyice dışa vuruyordum. Sonunda vedalaşıp düştük yollara. Havaalanına 20-25dk gibi bir mesafe kalınca aklıma CERPAC kartımı almadığım geldi. CERPAC kartı oturma belgesi yerine geçiyordu ve ülkeye giriş çıkış yaparken yanımdan ayırmamam gerekiyordu. Havaalanına çok az kalmıştı, zamanımız kısıtlıydı ve bizim ev en az 40dk uzaklıktaydı.. İlk kez panik olmak yerine mantıklı düşünüp e-maillerimde CERPAC kartının fotoğrafının olduğunu hatırladım, teknoloji yine hayatımı kurtarmıştı. Pasaportlar, kimlikler, biletler tam olduğuna göre geriye sadece bavullar kalıyordu. Bavul deyip geçmeyin. Adamı rezil eder vezirde. Sizce de çok cool değil mi elinde küçücük bir bavulla check-in yapıp rahat rahat uçağa binmek? Ben hayatım boyunca hiç böyle cool olamadım. Her daim bir yerleri başka bir yerlere taşıdığım için bavullarımdaki kilo fazlası seyahat etmenin olmazsa olmaz bir zorunluluğu halini aldı. Allahtan bunun olacağını önceden hesap edip gözükmemesi gereken şeyleri bavulların ekstra fermuarlı bölümlerine koymuştum. Türkiye’ye gelirken çok fazla kişisel eşya getirmesem de 35 tane hasır çanta ve 20kg’ye yakın tropik meyveler epey vaktimi çaldı. Bavulları verip eşimin yanına bekleme salonuna geri döndük. Aslında Nijerya’da sadece yolcular havaalanına girebiliyor, yolcu etmek isteyenler havaalanının bahçesinde vedalaşmak zorundalar. Biz yine bir şekilde yolunu bulduk da eşim ve eşimin kız kardeşi de bizimle havaalanına girdi. Uçağa geçmeden önce eşim ısrarla Malik’in altını değiştirmek istedi, birlikte birazcık daha fazla zaman geçirebilmek için.. 


Abuja Havaalanı





Havaalanındaki duygusal anlardan sonra uçağımıza geçtik. Malik rahat etsin diye “Business Class”ın arkasındaki ilk sıraya biz oturduk. Diğer koltuklara oranla önündeki boşluk çok daha genişti ama televizyon ekranlarını çok orantısız tutturmuşlardı, ne kadar dik oturursan otur yine de ekranı net bir şekilde göremiyordun. Nijerya’dan Türkiye’ye gelirken heyecandan uyuyamam genelde; 6.5 saatlik uçak yolculuğuna  bölük pörçük dizi, film izliyordum ama bu sefer tek bir filme başlamak bile nasip olmayacaktı. Oturduğumuz koltuk sırası her ne kadar film izlemeyi imkansız kılsa da Malik için çok yerinde bir karar olmuştu. Kalkıştan belli bir süre sonra hostes gelip bebek yatağı isteyip istemediğimizi sordu. Bunu sorarken de beni değil annemi muhatap alıyordu. İlk başta herhalde bana öyle geldi dedim ama sonra aynı şeyi Malik için mama ve battaniye getirmeden öncede yaptı. “Bebeğiniz için meyveli mi sebzeli mi mama istersiniz” dedi kadın anneme, beni de Malik’in ablası sandı. Üzüleyim mi sevineyim mi karar veremedim. Uçak inerken ve havalanırken bebek yatağını kapatıyorlar, bebeğin kemerini annenin kemerine geçiriyorlar. Nedense o kemeri çok sevdim, bana göbek bağını hatırlattı. Bebeklerin ne kadar hassas olduğunu, bize güvenmeye, bizim tarafımızdan korunmaya ne kadar da muhtaç olduklarını bir kez daha gösterdi bana.Uçaktan inmeden önce Malik’e yün pantolon kazak takımını, yün örgü şapka giydirip battaniyelere sardık. Abuja’yı terk ettiğimizde hava 36 dereceyken İstanbul o sabah 5 dereceydi. Pasaport kontrolde polis memuru bir Malik’in pasaport fotoğrafına bir Malik’e bakıp durdu. “Bu çocuk fotoğrafta daha büyük gözüküyor, burada çok küçük” dedi. Şapkasını çıkarıp saçlarını alnına dağıtıp “uyurken küçük, uyanıkken büyük gözükür” deyip gülümsedim.

THY Bebek Yatağı

 Bu pasaport kontrolü de sorunsuz atlatmıştık şükür. Nijerya’dan her geldiğimde dayılarımdan birisi mutlaka almaya gelirdi ama bu sefer 5 bavulumuz 2 de **GanaMustGo'muz vardı. Bizim ailedeki hiçbir araba bu kadar bavulu alacak kadar büyük değildi. Alternatif çözümler ararken Özdilek Lüks Taksi Hizmetleri ile karşılaştım. İniş saatimiz hakkında bilgi verdim uçağa binmeden önce, sabah buluşmak üzere sözleştik. İlk kez internetten taksi ayarlıyordum  ya gelmezse ne yaparız korkusu az çok aklımı meşgul ediyordu. Türkiye’den taşınırken Türk hattımı iptal etmiş bir daha da almamıştım. Sanki Türkiye’ye ait bir telefon hattım olsa tatile geldiğimde daha çok bu topraklara bağlanıp gitmek istemem gibi geliyordu. Buraya sadece tatile gelmeli, göçebeler gibi her seferinde eşyalarımı getirip götürmeli, beni bu şehre bağlayacak şeyleri minimuma indirmeliydim. Telefon kartı deyip geçmemeli, eksikliği her geldiğimde buluşma yeri ve saati konusunda bizimkilerle sorun yaşamama sebep oluyordu. Sürekli tanımadığım insanların telefonunu rica minnet ödünç alıyordum. Ankesörlü telefon kartı almak hiç aklıma gelmemişti ama sağ olsun eşimin ankesörlü telefon kartı varmış. Adam benden daha çok ülkeme bağlı😅


İstanbul'da İlk Saatler







Uçaktan inince ankesörlüden şoför Murat Bey’i aradık. Boşuna evham yapmıştım, siyah Mercedes Vito arabasıyla havaalanında hazır ve nazır bir şekilde bizi bekliyordu. Gayet şık giyimli, kibar, yardımsever birisiydi, cep telefonundan dayımları arayıp indiğimizi haber bile verdik. Araba yıkamadan yeni çıkmış gibi tertemiz, misler gibi kokuyordu. Bavullarımızı görünce koltuk kısmındaki raylı sistemi kullanarak koltukları birbirine yaklaştırıp bagaj kısmını genişletti. Uçaktan inince aşırı susamıştım ama su almaya fırsat olmamıştı. Takside su ve ufak ikramlar mevcuttu, sağ olsun suya doydum. Araba ilgimi çeken başka bir unsurda teknolojinin çok başarılı bir şekilde kullanılması oldu. Misafirlerini memnun etmek için misafirin kullanımına özgü camın iki kenarına tablet, ayrıca navigasyon, POS cihazı ve CCTV kamera sistemi vardı. Navigasyon sayesinde gideceğimiz yeri tarif etmeden rahat rahat seyahat edebilmiştik. Avrasya Tüneli’ni kullanarak Atatürk Havaalanı’nda Kartal Atalar’a 40dk’da geldik 40dk! Geçen Nijerya'ya dönerkende biletimi yanmaktan kurtarmıştı Avrasya tüneli. İstanbullular toplu taşıma konusunda oldukça şanslılar keşke Abuja’da da bu tarz imkanlar olsa. 40dk’lık taksi yolculuğumuzdan sonra yengem bizi bahçe kapısında karşıladı. Evlendikten sonra eve 3.gelişimdi ama ilk kez böyle bir muamele görüyordum, yengem bana sarılıp ağladı. Bir yıldır görüşmediğimiz için miydi bu göz yaşları yoksa Malik Bey’e duyulan özlemin bir getirisi miydi bunu asla öğrenemeyeceğim. Eve varınca anneannem kapıyı açar açmaz Malik’e sarıldı, benden sonra doğan hiçbir torun beni tahtımdan edememişken benim doğurduğum bu velet benim pabucumu dama attırıyordu.. Bakalım bu yılki İstanbul tatilimizde başımıza daha neler neler gelecek. Öğrenmek için bizi takipte kalın 😎



Özdilek Lüks Taksi



Yorumlar

  1. Tabiki Malik,i de çok merak ediyorduk.Biz daýınla evlendigimizde sen küçüktün.Anne olarak gelmiştin çok duygulanmıştım.Her ne kadar Malik,in annesi olsanda sen bizim gözümüzde halen çocuksun😍

    YanıtlaSil
  2. Ezgi hanım nerelerdesiniz? İnstagram da yoksunuz.

    YanıtlaSil
  3. Abla nerelerdesin merak ettim doğrusu? Bloglarin harika, çok samimi bir dille yazıyorsun bırakma nolur❤

    YanıtlaSil
  4. İnstagramınızı kapatmışsınız 😕

    YanıtlaSil
  5. Yazılarınızı zevkle okuyorum, yazmaya lütfen devam edin :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar